DOLAR

39,3022$% 0.32

EURO

44,9570% 0.28

STERLİN

52,9693£% -0.2

GRAM ALTIN

4.147,84%-0,55

ÇEYREK ALTIN

6.724,00%0,36

BİTCOİN

4087021฿%0.10483

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul PARÇALI AZ BULUTLU 21°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

YAZ TATİLLERİNİN ESKİ TADI NEDEN KALMADI?

2024’ün yaz günleri medyanın her katmanında Yunan adalarını ziyaret eden Türk
vatandaşların tercih nedenlerini ve sonuçlarını tartışmakla geçti. Bütün bu
nedenler ve sonuçlar kompozisyonunda mesele, yerli beldelerde, ağırlıklı olarak
fiyatlar ve fiyatlara bağlı hizmet kalitesindeki ters orantılılık ekseninde analiz
edildi. Zira Yunan adalarında tatil yapanların hemen hepsi fiyat/performans
örnekleriyle şaşırtıcı paylaşımlara da imza attı.
2025 yaz günlerinde de Yunan adalarını ya da diğer yurt dışı alternatifleri
seçenlerin görece tatmin olmaları üzerinde duracak mıyız? Diğer bir deyişle,
Yunan adaları başta olmak üzere yönelimlerini dış hatlara çevirmeyip Türkiye’de
tatil yapanların genel mutsuzluğunun kökenini, sürmanşet vurgulanan bütçe-
kalite ilişkisinde ya da ilişkisizliğinde aramaya devam edecek miyiz? Eğer kimi
yerli/milli menü satırları ile kimi yerli/milli işletmelerin servis/sunum
özensizliklerinin, tatilcilerin bahtsızlığını asıl belirleyen faktörler olduğunu iddia
etmeyi sürdüreceksek, kolaycılığa kaçıp diğer gerekçeleri ıskalamış olmayacak
mıyız?
2000’li yıllar Türkiye’nin köyden kente göçün sosyolojik deviniminden çok kentten
kırsala geçişlerin de odağa geldiği zamanlar olarak kayıtlara geçiyor. Taşrada
yaşayanların şehir hayatına adapte olmasındaki zorluklar ne orandaysa,
metropollerin bunalttığı ve türlü gerilim hatlarıyla psikolojilerini bozduğu
şehirlilerin de tatil beldelerinde yakaladığı rahatlığı ‘Şuursuz Özgürlük Alanı’na
tahvil etmesi, bugün de aynı oranda tezahür ediyor.
Şuursuz Özgürlük Alanı inşa etmeye çalışan şehirlilerin de ilk gençliklerinde
kırsaldan göç etmiş öncül nesil olduğunu hatırlayanlar, aslında onların da
kentsoylu olmadığını rahatlıkla görebiliyor. Bu arada, işaret ettiğimiz
kentsoyluluğu sadece lokasyon üzerinden tarif etmek yerine, ‘Toplum
Sözleşmesi’ne gönüllü katılım sağlayan bütün vatandaşlar genelinde etiketleme
yaparak kavramsallaştırmayı tercih etmeliyiz. Zira medeniyetin bütün temel
unsurları, ancak kent hayatının ideal tahayyülünde kurgulanıyor ve oradan
periferiye yayılımını gerçekleştirebiliyor. Fakat Türkiye’de kentleşme disiplini,
çarpıklıklar ve yasa ihlallerinin dizginlenemezliği üzerinden çok uzun yıllarını heba
ettiği için tüm bu tarifler de kendi içinde manipülasyona uğruyor, uğramakla
yetinmiyor güncel hayatımıza her aşamada temas ediyor.
Tesis ya da yazlık ev ayrımı yapmadan tatil konseptine dahil olmak isteyen ve
bunu deneyimleyen insanlar dün de tek tip değildi bugün de değil. Düne göre ne
değişti peki? Cevabı çok açık: Yaşama başka başka motivasyonlarla tutunan
insanların hastalıklı bir ‘Rıza’da buluşmuş olması. O rıza da empati yeteneklerini
ve yasa koyuculara olan bağlılıklarını silip süpürmüş olanların aksiyonlarına,
zorunlu müştereklerden kaynaklanan çaresiz bir toleranstan yükselen boynu
bükük bir rıza. Dün, böylesine çaresiz bir rıza kabul edilmiyordu. Bugün ediliyor.
Ekonomik ya da kültürel pozisyonları fark etmeksizin metroya binerken inenleri
beklemeyi zayıflık olarak görenlerle görmeyenler, kaldırıma araçlarını park
etmekten çekinmeyenlerle kurallara uyanlar, nezaketi korkaklık olarak

algılayanlarla duruşunu değiştirmeyenler, çevreye duyarlılığı gereksiz hassasiyet
bilenlerle bu gereksiz hassasiyette ısrar edenler, temel adabı muaşereti
küçümseyenlerle önemseyenler, mücavir alanlarda denetimsiz yaşayacağını
sananlarla yasanın hükümlerinden vazgeçmeyenler; -gider bu böyle- tüm zıt
uçlarda yaşayan bu insanlar, bir şekilde bir arada tatil yapıyorlar.
Sürecin içinde aynı restoranda oturuyorlar, aynı havuza giriyorlar, aynı şezlong
cetvelinde dinleniyorlar, aynı yollarda araç kullanıyorlar, aynı teraslarda sohbet
ediyorlar, aynı kamusal alanlarda huzuru ya da eğlenmeyi seçiyorlar, aynı
otellerden hizmet alıyorlar, aynı teknelerde güneşleniyorlar, aynı iskeleleri
kullanıp aynı kumsallara uzanıyorlar, her şey bir tarafa aynı gökyüzüne bakıp aynı
zeminlerde yan yana adım atıyorlar. Her birinin hedef ölçeği ve kapsamı farklı
olduğu için tüm bu temaslarda karşılıklı rahatsızlıklar ve gerilimler kaçınılmaz bir
hal alıyor.
Yetmezmiş gibi sosyal medya cinnetiyle yine demografik niteliklerinden bağımsız,
görünür olma kaygıları da tatilcilerin stresini çoğaltıyor.
80’li yıllarda istisnasız herkesin ölçülü olduğu, saygının varlığının tartışılmadığı,
fotoğraf çekerken bile tevazunun terk edilmediği mekanların yerini bugün çok
daha cıvıltılı ve çok daha melodik yeni arenalar alsa da dinginliğin, içtenliğin,
paydaşlığın ve sevinç yüklü kahkahaların yerinde yeller estiğini görüyoruz.
Yüksek bütçeli oteller olsun, yazlıklar olsun, konforlu trekking destinasyonları
olsun, tatillerden eski tatların yok olmasının asıl sebebi işletmecilerin kazanç hırsı
ya da ekonomik dalgalanmalar değil, biziz.
Görgüyü terk eden, vandallığı cesaret belleyen, kamusal alanı kullanım pratiğine
sırtını dönen, tacizi bir güç göstergesi sanan, üstenci iletişim dilini argoya
tercüme ederek kuran, yaş almış insanların/hastaların/hasta yakınlarının güvenlik
kaygılarına zerre değer vermeyen güruhu bizler besliyor, bizzat o güruhun içine
gönüllü olarak türlü egosantrik sebeplerle bizler dahil oluyoruz. Dışarda
durduğunu iddia edenler bile bu güruha itiraz etmeyerek, sesini çıkartmayarak,
yasal hakları referans almayıp kamu idaresini bilgilendirmeyerek, ihlallere seyirci
kalıp tavrını koymayarak yine bu güruhun gayrimeşru ve gayriahlaki
performansını büyük bir ikiyüzlülükle beslemiş oluyor. Bu besleme,
müşteri/vatandaş kitlelerin banka hesap hareketlerini de endişelerini de bile
isteye çoğaltıyor, asgari beklentileri ise kısa sürede buharlaştırıyor.
Temel sorun, adisyondaki sodanın fahiş fiyatı değil. Temel sorun, bir mağara
adamının sırtına ağda yapmasının onu muteber kıldığını zanneden idrak irtifası.

Okan Varol

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Antalya merkezli 30 ilde forex dolandırıcılığı operasyonu

HIZLI YORUM YAP