DOLAR

41,8096$% 0,26

EURO

48,3904% 0,46

STERLİN

55,7364£% 0,27

GRAM ALTIN

5.528,34%2,30

ÇEYREK ALTIN

9.246,00%0,93

BİTCOİN

4795373฿%1.10767

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul PARÇALI BULUTLU 18°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

KÖTÜ KALPLİ AKRABALAR KARNAVALI

Dallas, 80’li yıllarda sadece entrika ve kumpaslı hikayesiyle öne çıkan bir dizi değildi. Alengirli ilişkilerin hakim olduğu aileleri tarif etmek için de kullanılan ve itham eden yerleşik bir tabirdi.

“Bu aileye bulaşmamak lazım. Bunlar var ya bunlar, Dallas bir aile…”

Bugünün yine çok izlenen gündüz kuşağı yayınlarına bakıldığında Dallas’ın  ters köşeye yatırmalı, çıkarların viraj aldığı, ilişkilerin ahlak tanımadığı senaryosunun ne kadar masum kaldığı görülüyor. Daha da ilginci, Anadolu İrfanı tamlamasıyla erdemin, dayanışmanın, şefkatin ve tartışmasız saygı duyulan mahremiyetin bileşik kompozisyonu tanımlanırken, Anadolu’nun türlü beldelerinden bu içeriğin aksini resmeden yaşam öyküleriyle buluşturuluyoruz.

Ceyar (J.R.) özelinde temsil bulmuş kötü karakter, günümüzün gündüz kuşağının karakterler geçidinde o kadar da görünür değil. Güncel kötü karakterler daha sinsi, daha arka planda, daha gölgeli ve daha da önemlisi çok daha tehlikeliler. Bunun en büyük sebebi, yaşattıklarının ya da eylemlerinin korkunçluğu değil; bütün bu kötülükten beslenen hasta ruhlu karakterlerin, tuhaf bir şekilde aile mensupları tarafından destek bulması, savunulması, kabahatlerinin örtbas edilmesi, bir anlamda mevzunun ana teması olan rezilliği, hiç çekinmeden paylaşmaya gönüllü olmaları.

80’lerin Ceyar’ı ne kadar vitrindeyse, bugünün Ceyar’ları o kadar kuliste, o kadar sığınakta, o kadar arka odada, bir o kadar da fısıltı koridorlarında ve tabii ki temelsiz geçersiz kelamların sığıntısında nefes alıyor.

Eleştirilmesine rağmen çılgınlar gibi izlenen gündüz kuşağı konseptleri ilginç başka bir paradoksu da ortaya koyuyor: Bu yapımlar, hem yabancısı olduğumuz aile dramalarını ifşa ettiği için tartışılıyor, hem de bu toprakların aile yapılarının kadrolarını anons ettiği için de gündemi meşgul ediyor.

Travması nesiller boyu süren bir cinayet öyküsü, yetişkin zulmü görmüş çocuklar, ihanete uğramış kardeşler, taşınmaz devirlerinde hilenin sessiz ortağı olmuş uyanık mirasçılar, doğrunun değil de menfaatin yasa olduğu ittifaklar, dışlanmış kuzenler, hor görülmüş gelinler, hırs delisi görümceler, sonuçları her anlamda sakata bağlanmış akraba evlilikleri, gerilimden beslenen kaynanalar, kompleksli yeğenler, kişisel gelişimini tamamlayamadığı için kolaylıkla dolduruşa gelip intikam kollayan üveyler, dedikodu ile hanım ağa olma hayalleri kuran ama gerçekte potansiyel koğuş ağası adayı kadınlar, hem sağa hem sola tebessüm edip prim toplama şahsiyetsizliğini kuşananlar, besmelesi gıybet olmuş fitneci baldızlar, mali suçtan cezaevine girdiği halde iki akşam yemeği ısmarlayarak akraba satın alan sabıkalı bacılar, eşini aldatması gizliden onay gören muteber kocalar, münasebetsizliği sempatik bulunan şımartılmış torunlar, bastırılmış fantezilerini ambalajlayarak alkış toplayan enişteler, hangi ailenin mensubu değiller ki?

Her birine geniş geniş paragraflar döşemeye gerek yok. Zira her biri, içinde bulunduğumuz kötü kalpli akrabalar karnavalının omuzlarda taşınan özneleri zaten. Yine her birinin abartılı makyajları ve rüküş kostümleriyle arz-ı endam etmelerine ve bütün sesleri bastıran rabarbalarına, üst üste binmiş berbat müziklerin coşkuyla dahil olması da cabası. Karnaval deyişimizin bir sebebi de mevcut seremoninin ailenin içinden pervazısca geçtiği gibi ailenin de bizzat içine girdiği yozlaşmışlık merasimini vurguluyor olması.

Hatırlayalım; tartışmalı yerli yapımlardan Kızıl Goncalar da kadın ihtirasının çeşitli veçhelerini aktarmıştı izleyiciye. Dergahın kanaat önderlerinden Sadi Hüdayi’nin eşi Hasna, hem kocasının iktidar sahasının gücüne yaslanarak motive olmakta, hem de arka planda kendi erk sınırlarını genişletme derdiyle yanıp tutuşmaktaydı. Cahil ve yönetilme yazgısıyla yaşayan kadınları parmağında oynatmaktan çekinmeyen Hasna, dini retoriklerden faydalanarak, hırsın ve kibirin tüm cephelerini izleyiciye tekrar tekrar göstermişti sezonlar boyunca. Öz kızını hasta ruhlu bir delikanlıyla evlendirmekten bile çekinmeyecek kadar gözü dönmüş bir anne olan Hasna, tatminsiz kişiliğinin marazlarını, dergahın takipçisi masum ‘Faniler’ üzerinden beslemişti.

Bol eteklerle bile gizleyemediği damızlık baseni ve devire devire gezdirdiği gözleriyle eşini de tahrik etmeye çalışan Hasna, zavallıca işve/cilve oyunlarıyla Sadi Hüdayi’nin libidosuna da hitap etmeye, beyhude yere uğraşmaktaydı. Neyse ki Sadi Hüdayi, şehvet güdülerini denetleyen bir erkek olduğundan Hasna’nın çapsız sırnaşmalarını çoğu zaman boşa çıkarmıştı. Ancak reelde Hasna tipolojisindeki kadınların eşlerinin, tutkularını başka öznelerde tatmin ettiği bilgisi gizli değil.

Gündüz kuşağı stüdyolarında düğün havası modundan bir telaş çıkıp, birbirlerinin üzerine yürüyen çiftlerin edep sınırlarını zorlayan ağız dalaşları da bu büyük ‘eş olamama’ meselesiyle doğrudan ilintili. Hasna’lar evlerinde evlilik müessesesinin temellerini koruyamazken, dışarıya hamarat ve becerikli mürebbiye pozlarına bürünüp hala-yenge-kuzen tayfasından kolaylıkla alıcı buluyor bu ülkede. Halbuki canlı yayınlarda defalarca şahit oluyoruz ki, bir kadının çocuk doğurması, yemek yapması, ev temizliğinde mahir olması çoğu koca için maalesef çok da heyecan verici özellikler değil. O yüzdendir ki heyecan eksiklikleri, farklı platformlarda ve döşeklerde evren tarafından tamamına erdiriliyor.

Puzzle küçük aslında: Ceyar, Türkiye ölçeğinde kadın düşkünü ağaları, kirli işlerle iştigal eden aşiret reislerini temsil ederken, Hasna da büyük şehre yerleşmiş ama yıllardır şehir hayatının ruhunu içselleştirememiş taşralı ve kompleksli kadınları temsil ediyor. İkisinde de paketi farklı kasabalılık kurnazlıkları ziyadesiyle mevcut ve geçer akçe. Ancak ikisinin de dengeyi bulup huzura kavuşması imkansız. Yine, sofralarında saf tutmuş yandaşların yakın gelecekte omurga sahibi olmaları ise çok büyük bir hayal.

Tartışmıyoruz ki, her ailede en az bir Hasna, her ailede en az bir Ceyar replikası vardır mutlaka.

Mesele, bu kötü kalpli karakterlerle temas halinde olan mensupların kabullerinin, sinsiliklerinin, biatlarının ve çıkarlarının hangi ahlaki boyutları manipüle ettiğiyle alakalı.

İnsan doğası, 80’lerde hayatımıza giren Ceyar’la 2024’te tanıştığımız Hasna’yı aynı perspektife yerleştirecek kadar tuhaf. Öyle de olsa, güncel trafikte Ceyar ya da Hasna sayılmak için koşullar oldukça müsait. Zor olan, bu odaklara rıza gösterip etki alanlarına teslim olmayı seçebilmek. Zira, bu seçimi yapanların vicdan kürtajlarının geri dönüşümü de yok.

Sorarak kapatalım mevzuyu: Aile boyu Ceyar’ların ve aile boyu Hasna’ların safında değilmiş gibi rol kesebilmek nereye kadar sürdürülebilir? Bütün bu süreçte istikrar, pistin ortasına fırlayıp da aynı Ceyar’larla ve aynı Hasna’larla karşılıklı çiftetelli oynayarak nasıl korunabiliyor? Yoksa bu parçalı istikrardan temposunu bulan çiftetelli, aile bağlarının hakiki tutkalı mı?

 

Okan VAROL

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Altın Portakal Film Festivali’nin onur ve başarı ödüllerinin sahipleri belli oldu

HIZLI YORUM YAP