Gazze’de planlı kıtlık: Açlık bir savaş silahı, insani yardım ölümcül bir tuzak

İsrail güçleri, yardım konvoylarına ve un çuvalı almaya çalışan sivillere yönelik saldırılarını artırdı. Bunlar rastlantısal kayıplar değil, bilinçli hedef alma taktikleriydi

İstanbul

BM eski Gıda Hakkı Özel Raportörü ve BM Dünya Gıda Güvenliği Komitesi’nin (CFS) Yüksek Düzeyli Uzmanlar Paneli (HLPE) üyesi Hilal Elver, Gazze’de İsrail'in açlığı savaş silahına dönüştürmesini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Gazze Şeridi’nde sivil halka yönelik korkunç ve soykırım boyutundaki saldırının ikinci yıldönümü yaklaşırken, uluslararası hukukun ve insan haklarının sistematik biçimde yok sayıldığına ve insani hukuk prensiplerinin İsrail tarafından savaş silahına dönüştürüldüğüne tanık oluyoruz. Uluslararası ceza hukukuna göre, çatışma ve savaş anında gıda ve suya erişimi engellemek açık bir savaş suçudur. Ancak Gazze’deki kitlesel açlık _kısa sürede insan eliyle yaratılmış bir kıtlığa dönüşen bu tablo_modern çağda benzeri görülmemiş bir trajediyi temsil ediyor.

Gazze’de yalnızca gıda ve suya erişim kasıtlı olarak engellenmiyor; insani yardım da bir savaş aracına dönüştürülüyor, baskı unsuru olarak kullanılıyor ve toplu şekilde cezalandırmanın bir yöntemi haline geliyor. Krizin bu kadar görünür olması, savaş suçlarına dair güçlü ve somut kanıtların varlığı, sivillerin, özellikle kadın ve çocukların yaşadığı ağır acılar ve güçlü aktörlerin cezasızlığı, bu durumu hem insani normların çöküşünü gösteren bir sınav hem de uluslararası hukuk tarihinde eşi benzeri görülmemiş trajik bir istisna haline getiriyor.

Gazze’ye yönelik abluka ve halkın açlığa mahkum edilmesi yeni bir durum değil. Bunun uzun bir geçmişi var ve diğer çatışma kaynaklı kıtlıklarla karşılaştırıldığında çok daha karanlık bir geleceğe işaret ediyor. 2007’den bu yana Gazze, İsrail’in ablukası altında. İsrail, abluka yıllarında Gazzelileri yalnızca hayatta kalma sınırında tutacak kalori miktarını sistematik olarak hesapladı ve bu uygulamaya “Gazze Diyeti” adını verdi. Savaşın başından beri İsrail, halkın temel ihtiyaçlarına dair ayrıntılı bilgiye sahipti ve 21 ay boyunca yeterli gıda ve temiz suya erişimi bilinçli bir şekilde engellemeyi bilerek planladı.

Dünyadaki diğer çatışma alanlarından farklı olarak Gazze’de, savaş alanından kaçış mümkün değil. Bütün Gazze Şeridi bir savaş alanına dönüşmüş durumda ve 2,3 milyon Filistinlinin tamamı düşman olarak görülüyor, topluca cezalandırılıyor ve askeri hedef haline getiriliyor. İnsani yardım konvoyları, yükleriyle birlikte sınır kapılarında bekletiliyor ancak geçişlerine izin verilmiyor. Yiyecekler ise açlıktan kıvranan ailelerin gözleri önünde, bazen bir kilometreden daha yakın mesafede çürümeye terk ediliyor.

Gazze’deki bütün bu koşullar nedeniyle kıtlık hızla yayıldı; önce kuzeyde, ardından merkezde ve en nihayetinde güneyde. 2023 Aralık ayında, kış yaklaştığında, evlerin ve yerleşim alanlarının büyük kısmı yıkılmıştı. Halkın çoğu çadırlarda veya yıkıntıların arasında yiyecek, su, pişirme imkanı, ısınma ve hijyen olmadan yaşamaya çalışıyordu. Uzun süredir felaket düzeyindeki yaşam koşulları, çökmüş sağlık sistemi, düzensiz ve son derece yetersiz insani yardımların, kitlesel yetersiz beslenmeye ve yaklaşan bir kıtlığa kısa zamanda yol açtığını hep birlikte gördük.

Bilinçli hedef alma taktikleri

İsrail, Gazze’de açlığın bir silah olarak kullanıldığına dair BM ve sivil toplum kuruluşlarının raporlarını defalarca reddetti. ABD hükümeti de açık uyarıları ve çok sayıda somut kanıtı görmezden geldi. Aylar boyunca Batılı ülkelerin çoğu Gazze için "kıtlık" veya "soykırım" kelimelerini kullanmaktan özellikle kaçındı. Açlık değerlendirmelerinde küresel otorite kabul edilen BM Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması (IPC), artan delillere rağmen faillerin siyasi baskısı nedeniyle hala Gazze’de resmi olarak kıtlık ilan edemedi. Bilimsel verilere dayanan BM Özel Raportörlerinin açıklamaları ve Uluslararası Adalet Divanı’nın "kıtlık ihtimali" uyarısı yapan çok sayıda ara kararı da dikkate alınmadı. Bunun yerine İsrail güçleri, yardım konvoylarına ve un çuvalı almaya çalışan sivillere yönelik saldırılarını artırdı. Bunlar rastlantısal kayıplar değil, bilinçli hedef alma taktikleriydi.

Günden güne kötüleşen durum en nihayetinde felakete dönüştü. 2 Mart 2025’te, ateşkesin bozulmasından sonra İsrail, tüm uluslararası insani yardımların Gazze’ye girişini durdurdu ve yalnızca kendi kontrolündeki militarize, insanlık dışı bir dağıtım sistemi üzerinden bir yardım sistemi geliştirdi. Böylece Mart 2025, zulmün yeni bir evresinin başlangıcı oldu. Yiyecek ve sudan yoksun geçen iki ayın ardından, İsrail ordusunun denetimi altında, ABD, özel şirketler ve paralı askerlerle birlikte, uzun süredir planlanan bir yapıyı hayata geçirdi: Gazze İnsani Yardım Vakfı (GHF) .

Bu yeni sistem, BM’ye ait 400’den fazla sivil dağıtım noktasını ortadan kaldırarak, özellikle seçilmiş güvenliksiz bölgelerde yalnızca dört dağıtım merkezini hayata geçirdi. İnsanlık, tarafsızlık, ayrım gözetmeme ve bağımsızlık gibi temel insani ilkeler tamamen yok sayıldı. BM kurumları ve uluslararası yardım kuruluşları, özelleştirilmiş, militarize edilmiş ve ölümcül derecede aldatıcı bu yapının parçası olmayı reddetti.

En başından beri korkulan senaryo gerçeğe dönüştü. Bu dağıtım noktalarında, İsrail’in keskin nişancı saldırılarında binden fazla kişi hayatını kaybetti, 5 binden fazla kişi yaralandı. İnsanlar, tehlikeli ve bozuk yollarda saatlerce yürüyerek bu merkezlere ulaşıyor, kavurucu güneşin altında bekliyor ve GHF’nin kapıları keyfi olarak kapatmasından önce yalnızca 11 dakikada 25 kilo un alabilmek için çabalıyorlar. Ancak çile burada bitmiyor. Çıkışta, çoğu zaman saldırılar devam ediyor, birçok kişi İsrail askerleri, özel güvenlik birimleri veya silahlı gruplar tarafından vuruluyor. Gazze’de siviller, keskin nişancı kurşunuyla ölmek ya da açlıktan ölmek arasında bir seçim yapmaya zorlanıyor. Bugün, sözde insani yardımın izinden gitmek bile ölüm fermanı anlamına geliyor.

İsrail savaş suçunda sınır tanımıyor

20 Temmuz 2025’te, İsrail tankları ve keskin nişancıları Zikim geçişinde 25 kamyondan oluşan Dünya Gıda Programı konvoyuna saldırarak BM’in bölgeye yardım sokmasını durduruyor. Yiyecek bekleyen 100’ün üzerinde Filistinli hayatını kaybediyor. Bu durum artık insaniyetin karanlık bir parodisi haline geldi, açlık bir savaş aracı, yardım ise ölümcül bir tuzak oldu. Yiyecek arayan siviller, hayatta kalma çabaları nedeniyle katlediliyorlar. Henüz resmen ilan edilmemiş olsa da, kıtlık artık Gazze’de tartışmasız bir gerçek haline geldi. BM’in gıda güvencesi gözleme sistemi IPC harekete geçemeyecekse varlığının ne anlamı var? Son birkaç gün içinde, aralarında bebeklerin de bulunduğu 100’den fazla kişi açlıktan ölmeye başladılar. İnsani yardım çalışanları ve sağlık personeli, bitkinlik ve yetersiz beslenme nedeniyle yıkılıyor, görevlerini yapamaz hale geliyorlar. Her gün 10 ila 15 kişi açlığa yenik düşüyor.

Açlık sessiz bir ölümdür, acımasızlığı gizler. Toplumsal bir işkenceye dönüşür. İnsanlar yardım isteyecek gücü bulamaz, çocuklar ağlamayı bırakır. Aynı zamanda en acı verici ölümlerden biridir; beden yavaş yavaş kendi kendini tüketir. Önce çocuklar etkilenir ve hayatta kalabilenler bile ömür boyu fiziksel ve zihinsel hasarla yaşar. Gazze’deki kıtlığın izleri nesiller boyunca silinmeyecek.

Ölü sayısı bile artık siyasi bir savaş alanına dönüşmüş durumda. İsrail, Gazze’nin sağlık otoritelerini rakamları abartmakla suçluyor; oysa saygın araştırma kurumları çok daha yüksek tahminler bildiriyor. Temmuz 2024’te, önemli bir sağlık dergisi olan The Lancet, ölüm sayısının 186 bini aşabileceğini öngörmüştü. Nedeni ise ölümlerin büyük bir kısmının açlık, susuzluk ve soğuğa maruz kalma, bulaşıcı hastalığa yakalanma gibi dolaylı nedenlerden kaynaklanması idi. Yine, uluslararası alanda saygın bir yeri olan Oxfam örgütü ise son 100 günde Gazze’de günlük ölüm oranının 250’nin üzerinde olduğunu ve bunun 21. yüzyıldaki herhangi bir çatışmadaki en yüksek sayı olduğunu rapor ediyor.

Acilen kalıcı bir ateşkes sağlanmadığı ya da uluslararası toplum anlamlı bir adım atmadığı takdirde, Gazze daha da vahşi bir ölüm alanına dönüşecek ve Açlık Oyunları’nın gerçek hayattaki bir versiyonunu izleyeceğiz. Bir zamanlar yalnızca distopik bir kurgu gibi görünen sahneler, bugün gözlerimizin önünde ürkütücü bir gerçeğe dönüşüyor. Bütün bu gerçekleri öğrenmek, yaymak ve toplumdaki adalet ve insaniyet bilincini artırmak Gazze’deki bu acımasız ölümleri durdurmaya yetecek mi?

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

KAYNAK AA